gör
Diyarbakır
Diyarbakır Surları
Diyarbakır Merkezde bulunan Sur İlçesi'nin, Hurriler’den başlayarak Osmanlılara kadar uzanan yoğun bir tarihi geçmişi bulunmaktadır. Bu eserlerin başında, kuşbakışı bir kalkan balığını andıran biçimiyle kenti baştanbaşa kuşatan surlar gelir.
UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Diyarbakır Surları, kentin sayısız eserlerinin başında gelmektedir. Surlar kenti baştanbaşa kuşatmış ve İç Kale ve Dış Kale olmak üzere iki bölümden oluşmuştur. Diyarbakır Surları, eskilik ve yükseklik bakımından dünyadaki kaleler arasında birinci sırada yer alır. Tamamına yakın kısmı günümüze ulaşan ve birçok medeniyetin izlerini taşıyan Diyarbakır Kalesi, zamana meydan okuyarak yaklaşık beş bin yıldır ayakta durmaktadır. 3-5 metre genişliği ve 11-21 metre yüksekliği ile görülmeye değer bir heybete sahiptir. 5.500 metre uzunluğunda ki Diyarbakır Surları, 82 burçla taçlandırılmış ve şehrin boynuna adeta bir gerdanlık gibi sarılmıştır. Geçmişin izlerini, 63 ayrı kitabe ve sayısız figürlerde saklayan yazıtlar ve kabartmalar ile bir açık hava müzesi niteliğine sahiptir.
Hevsel Bahçeleri
Diyarbakır surları ile Dicle nehri arasında yer alan Hevsel Bahçeleri, Mardinkapı’dan başlayıp batıda On Gözlü Köprü’ye, doğuda da Yenikapı’ya kadar uzanır. Burası, Dicle Nehri’nin taşıdığı çok verimli alüviyal topraklara sahip birinci sınıf tarım arazisi niteliğinde bir bölgedir. UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınan Hevsel Bahçelerinin toplam büyüklüğü yaklaşık 4 bin dekardır. Hevsel Bahçelerinde ıspanak, marul, yeşil soğan, maydanoz, tere, lahana, turp, pazı, roka, domates, biber, patlıcan, fasulye, kabak gibi sebzeler; ceviz, incir, kayısı, erik, vişne, kiraz, dut, şeftali gibi meyveler yetiştirilmektedir. Hevsel Bahçelerinin bir başka özelliği de irili ufaklı 100’e yakın kuş türüne ev sahipliği yapan saklı bir kuş cenneti olmasıdır. Bahar gelince sayıları artan söğüt bülbülü ile dört mevsim bulunan saka başta olmak üzere Hevsel Bahçelerinde, kızıl gerdan, akmukallit, kumru, ağaç incirkuşu, kızıl sırtlı örümcek kuşu, akgerdanlı ötlegen, arıkuşu gibi 79 kuş türü gözlemlenmektedir.
İçkale Surları
Surların kapladığı alanın kuzeydoğu köşesinde yay biçiminde bir duvarla şehirden ayrılan İçkale, etrafında bulunan surlarla bir açıdan Dışkale’nin minyatürü gibidir. Artuklular’ın yönetimindeyken önemli değişikliklere uğramış İçkale, 16.yüzyılda Osmanlı’nın yönetimine girmesiyle son halini almıştır. İçkale’nin Saray, Oğrun, Küpeli, Fetih adlı toplam dört kapısı vardır. Fetih ve Oğrun kapıları dışa; Saray ve Küpeli kapıları ise kent merkezine açılmaktadır. Toplamda 18 burçtan oluşan İçkale’nin burçlarından her biri değişik işlevlerle donatılmıştır. Silah mühimmat deposu, tahıl ve yiyecek deposu, hapishane, askeri araç gereç deposu gibi işlevler için kullanılan burçlar, Artuklu ve Osmanlı Dönemlerinde önemli değişiklikler geçirmiştir.
İçkale
Önemli bir kültür şehri olan Diyarbakır tarihin her döneminde büyük uygarlıkların kültürel ve ekonomik faaliyetlerin merkezi olarak kabul edilmiş ve birbirini izleyen birçok değişik uygarlığa beşiklik etmiştir. Kent merkezi “İçkale” olarak nitelendirilen noktada MÖ 6. Binde Amida Höyüğünde (Viran Tepe) kurulmuştur. İçkale’den günümüze ulaşan kanıtlara ve konumuna bakılarak buranın tarihsel süreç içerisinde son yıllara kadar, hemen her dönemde ‘kentin yönetim merkezi’ olarak sürekli bir işlev gördüğü anlaşılmaktadır. Tarihte vilayetin yönetim merkezi olan İçkale’de Amida Höyük, Artuklu Sarayı, Hz. Süleyman Cami ve 27 Sahabe Türbesi, Saint George Kilisesi, Aslanlı Çeşme, Artuklu Kemeri’nin yanı sıra şimdilerde Arkeoloji Müzesi, Restorasyon ve Konservasyon Bölge Laboratuvarı, Valilik Kabul Makamı, kafeterya olarak kullanılan Jandarma Binası, Eski Cezaevi, Kolordu Binası, Adliye A ve Adliye B Binaları ve Atatürk Müzesi bulunmaktadır.
İçkale Diyarbakır Arkeoloji Müzesi
Dicle nehrinin hayat verdiği Diyarbakır’da günümüzden 12.400 yıl önce çağdaş uygarlığın ilk temellerinin atıldığı zamandan günümüze kadar olan eserleri bünyesinde barındıran kentin ilk müzesi, 1934 yılında Ulucami yakınındaki Zinciriye (Senceriye) Medresesi’nde açılmıştır.
Tarih boyunca yönetim merkezi olan İçkale’de ilk defa MÖ 3000'de Hurriler Döneminde bir kale yapıldığı düşünülmektedir. Burada yer alan Amida Höyüğü ise kentin kurulduğu ilk noktadır ve MÖ 6000'den itibaren yerleşim görmüştür.
Zerzevan Kalesi ve Mithras Tapınağı
Roma’nın Sınır Garnizonu Zerzevan Kalesi ve Gizemli Mithras Tapınağı Diyarbakır’a 48 km uzaklıkta Çınar İlçe sınırlarında bulunmaktadır. Zerzevan Kalesi Diyarbakır ili, Çınar ilçesi, Diyarbakır-Mardin karayolu üzerinde yer almaktadır. Roma’nın sınır garnizonu olan Zerzevan Kalesi’nin tarihi 3000 yıl öncesine, Asur Dönemi’ne (M.Ö. 882-611) kadar gitmektedir. 639 yılında İslam ordularının fethine kadar da kesintisiz kullanılmıştır. Dünyadaki en iyi korunmuş askeri yerleşim alanı olarak bilinen bu yapının içinde aynı zamanda şimdiye kadar bulunan son Mithras Tapınağı da yer almaktadır. Roma'nın doğu sınırındaki ilk tapınak olan yapı, güneş tanrısı, adalet ve savaş tanrısı Mithra'ya tapınmak için tasarlanmıştı.
1200 metre uzunluğunda, 15 metre yüksekliğinde surlarla çevrelenmiş askeri yerleşimde, güney alanda, gözetleme ve savunma kulesi, kilise, yönetim binası, cephanelik kaya sunağı gibi mimari yapılar yer almaktadır. Kuzeyinde ise cadde-sokaklar, villalar ve konutlar takip edilebilmektedir. Konutların bulunduğu alanda ayrıca su sarnıçları, yeraltı kilisesi, yeraltı sığınağı ve Mithras Tapınağı yer almaktadır. Surların dışında ise yerleşime su sağlayan kanallar, sunu çanakları ve taş ocakları görülebilmektedir. Nekropol alanında ise kaya mezarları ve tonozlu mezarlar dikkati çekmektedir. Zerzevan Kalesi’nde hem yer üstü hem de büyük bir yer altı şehri bulunmaktadır. Zerzevan Kalesi ve Mithras Tapınağı UNESCO Dünya Mirası geçici listesinde yer almaktadır.
Eğil
Diyarbakır şehir merkezine 52 kilometre (yaklaşık 40 dakika) uzaklıkta bulunan Eğil ilçesi, Dicle Nehri'ne paralel bir tepe üzerinde kurulu 450 kilometrekarelik bir alandan oluşuyor. Antik bir kent olan Eğil, tarihi bir kaleye, birçok antik mağaraya ve bölgede Süryanilerin yaşadığına dair güçlü kanıtlar sunan Asur silindir mührüne ev sahipliği yapan bir ilçedir.
Eğil önemli bir inanç turizmi destinasyonudur. Aralarında Kur'an-ı Kerim'de isimleri geçen Zülkifl ve Elyesa peygamberlerin de bulunduğu 9 peygamberin mezarlarının bulunduğuna inanılıyor. Ayrıca bölgede çok sayıda sahabe ve evliya türbesi bulunmaktadır.
Aynı zamanda Diyarbakır'ın en önemli kültür ve turizm merkezlerinden biri olan Eğil, tarih boyunca çok çeşitli medeniyetlere, kültürlere ve inançlara ev sahipliği yapmıştır. Bu coğrafyada var olan uygarlıkların ortak kültür mirası olarak öne çıkan Eğil ilçesi, Subarrular, Hurriler, Mitanniler, Asurlular, Urartular, Medler, Persler gibi uygarlıkların egemenliği altında kalmıştır. Doğu Roma (Bizans) ve Osmanlı İmparatorluğu şehrin kendine özgü dokusuna katkıda bulunan uygarlıklardan bazılarıdır.
Eğil Ziyaret Tepesi ve Peygamber Türbeleri
Eğil'in çeşitli yerlerinde dokuz peygamberin mezarları bulunmaktadır. Bölgede yapılan Dicle Barajı bazı peygamber türbelerinin sular altında kalmasına neden olmuş ancak Elyesa ve Zülkifl peygamberlerin mezarları 1995 yılında Ziyaret Tepesi'ne taşınmıştır. Bu tarihten itibaren Nebi Harun Tepesi olarak bilinen bu yerin adı Ziyaret Tepesi olarak değiştirilmiştir.
Ziyaret Tepesi, ilçeye ve Dicle Barajı'na hâkim bir noktada yer alan önemli bir inanç turizmi merkezidir. Eğil özellikle inanç turizmi açısından çok önemli bir ilçedir. Kur'an-ı Kerim'de isimleri geçen Zülkifl ve Elyesa peygamberlerin de aralarında bulunduğu 9 peygamberin mezarının burada bulunduğuna inanılmaktadır. Bölgede ayrıca çok sayıda sahabe ve evliya türbesi de bulunmaktadır.
Eğil Kalesi
Eğil sınırları içerisinde savunma amaçlı yapılan kalelerden en önemlisi Eğil Kalesi’dir. Üç tarafı derin vadilerle çevrili öteki tarafı da oyularak yekpare bir kaya üzerine oturtulmuş kalenin, M.Ö 3500-1260 tarihlerinde Asurlular zamanında yapıldığı tahmin edilmektedir. Asurlular döneminde muhtemelen sadece iç kale olarak yapılan esere, daha sonraki dönemlerde dış kale de ilave edilmiştir.
Eğil Kalesi’nin batı-ön kısmında, uzun çivi yazısı ile birlikte bir Asur Kralı’nın figürü bulunur. Kale sur duvarları ve burçlarla güçlendirilmiş olup, dış sur vadinin hemen yanı başında başlamakta ve güney yamacı boyunca devam etmektedir.
Eğil Camileri
Eğil inanç turizmi bakımından özellikle İslam dini açısından oldukça zengin kaynaklara sahip bir ilçedir. Burada birkaç önemli cami bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi Taciyan Camii (Ulucami) olarak adlandırılmaktadır. Artuklular döneminde Eğil Beyliği kurulduktan sonra 1040 yılında yapılmıştır. Eğil Kalesi’nin güneyinde, dış surlarının orta kısmına denk gelecek şekilde inşa edilmiştir. Bir diğer önemli cami ise Eyyübiye Camii'dir. Halen ibadete açık olan caminin mimari özelliklerine bakıldığında 18. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir.
Eğil Kiliseleri
Eğil sadece İslam tarihi açısından değil hem Yahudi hem de Hıristiyan tarihi açısından da büyük önem taşımaktadır. İslamiyet'ten önce Süryani kültürünün Eğil'in de aralarında bulunduğu Diyarbakır ve çevresinde yoğun bir etkiye sahip olduğu bilinmektedir. Asur hükümdarlığının zirvesinde bölgede Hıristiyanlık hakimdi. Bu sebeple ilçede birçok kilise mevcuttur.
Kaya (Mağara) Kilisesi, Eğil Kalesi'nin kuzeybatı tarafında, kalenin içinde yer almaktadır. Kilisenin MS 1. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir. Hıristiyan ikonografisinde önemli bir yere sahip olan duvarlara pek çok farklı formda haç motifleri işlenmiştir. Bu nedenle kilise adeta bir 'haç müzesi' niteliğindedir. Bölgedeki bir diğer önemli kilise ise Şahveliyan Kilisesi'dir. Dicle Nehri'ne açılan bir vadide yer alan kilisenin 15. yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. Kilisenin duvarları ve kubbesi halen ayaktadır.
Eğil Kral Mezarları ve Türbeler
Ayrıca geçmişte bu bölgede yaşadığına inanılan önemli şahsiyetlerin mezarları ve anıtları da bulunmaktadır. Eğil Kalesi'nin kuzeydoğusunda, Dicle Baraj Gölü kıyısında, Asur krallarına ait olduğu sanılan ve günümüze kadar ulaşan kral mezarları, ana kayaya oyulmuş ve kubbe şeklindedir. İç yapısı odalar şeklinde düzenlenen kral mezarlarında çizgi şeklinde kral figürleri bulunmaktadır.
İnanç turizmi açısından zengin kaynaklara sahip olan ilçede, tarih boyunca çeşitli nedenlerle önemli roller üstlenmiş bazı şahsiyetlerin anıtları da bulunmaktadır. Bunlardan öne çıkanları Kasım Bey Türbesi, Nisanoğlu Türbesi, Cafer Bey Türbesi ve Lala Kasım (Caferiye) Medresesi'dir.
Eğil Hanları
Osmanlı'ya bağlı bir beylik olan Eğil Beyleri döneminde Eğil ilçesi önemli ticaret yolları üzerinde bulunuyordu. Şerbetin Hanı ve Konak Köyü Hanı gibi hanlar, Diyarbakır'dan ayrılıp Dicle ve Harput üzerinden kuzeye devam eden kervanlar için dönemin önemli konaklama merkezleriydi.
Eğil Sarnıçları
Eğil'in su ihtiyacı topraktan yapılan borularla ilçeye uzak su kaynaklarından karşılanıyordu. Su, İstanbul'daki Yerebatan Sarnıcı'nın küçültülmüş planına benzer şekilde inşa edilmiş bir sarnıçta depolanıyordu. Sarnıçta depolanan su Kale Hamamı, Kale Camii ve bölgede çeşitli noktalarda bulunan çeşmelere akıtılıyordu.
Amida Höyük
Diyarbakır il merkezinde İçkale’de bulunan Amida Höyük Diyarbakır merkezde ilk yerleşimin başladığı yerdir. Höyük Diyarbekir’in yönetim merkezi olduğundan Diyarbekir’in kalbi konumundadır. Yapılan kazı çalışmalarında ele geçen buluntulardan Amida Höyük’te ilk yerleşimin 8 bin yıl önce M.Ö. 6100 tarihinde (Geç Neolitik-Erken Kalkolitik Döneminde) başlamış olduğu ve günümüze kadar kesintisiz devam ettiği tespit edilmiştir. Höyük, ilkçağdan günümüze kadar yerleşimin kesintisiz olarak devam ettiği dünyadaki ender yerleşim yerlerinden biridir.
Diyarbekir bölgesinin yönetim merkezi olan Amida Höyük kesintisiz olarak yönetim merkezi olması bakımından önem arz etmektedir. Diyarbakır’ın kalbi konumunda olan Amida Höyük, Dünyada ilk robotların yapıldığı ve hizmet verdiği bir yer olan Artuklu Sarayı’nı bünyesinde barındırması bakımından da önemlidir.
On gözlü Köprü (Dicle Köprüsü)
Dicle Köprüsü veya Silvan Köprüsü olarak da bilinen köprü, üzerindeki kitabeden anlaşıldığı üzere 1065- 1067 yıllarında Mervanoğulları zamanında Nizamüddin Nasr döneminde yaptırılmıştır. Köprü zaman içerisinde şehri kuşatan kuvvetler tarafından yıktırılmış, daha sonradan yeniden onarılmıştır. On gözlü olan köprü tamamen bazalt kesme taşından ve moloz taştan inşa edilmiştir. Boyu 18 m olan köprünün döşeme genişliği 7-8 metredir. Köprünün kitabesinin sonunda aynı hizada bazalt taş üzerine işlenmiş, bir çerçeve içinde, sağa dönük bir arslan kabartması mevcuttur. Bu arslan figürün deve köprü bedenindeki diğer taşlar üzerinde küçük bazı işaretlere de rastlanmaktadır. İlimiz ve yöremiz mutfağının seçkin lezzetlerinin sunulduğu bir restoran ve eyvan gecelerinin düzenlendiği cafe bölümü de mevcut olup, yerli ve yabancı turistlerin akın ettiği merkez konumundadır.
Malabadi Köprüsü
Köprü, Silvan’ın 22 km. doğusunda Batman Çayı üzerinde yer almaktadır. Artuklular döneminde 1147- 1148 yıllarında Artukoğlu Timurtaş tarafından yaptırılmıştır. Plan itibariyle farklı uzunluklarda, kırık hatlar halinde doğu-batı doğrultusunda uzanan köprü üç farklı bölümden oluşmuştur.
Yapı dünyanın en geniş taş kemerli köprüsü unvanını taşımaktadır. Ayasofya’nın kubbesi bile bu büyük kemer açıklığından daha küçüktür. Diğer iki kemeri ise yaklaşık 3metre açıklığındadır. Sarı kalker taşından inşa edilen köprünün uzunluğu 150 metre, genişliği 7metre, yüksekliği ise su seviyesinden kilit taşına kadar 20 metreyi bulmaktadır.
Köprü, sadece geçiş amaçlı değil konaklama amaçlı olarak da inşa edilmiştir. Ana kemerin her iki yanında, kervan ve yolcuların özellikle zorlu kış günlerinde konakladığı iki odası bulunmaktadır. Köprünün güney kısmında çeşitli figür ve süslemeler yer almaktadır. Malabadi UNESCO Kültürel Miras geçici listesinde yer almaktadır.
Köprüler
Artuklu döneminde yapılan ve şu an çevresinde piknik yapılabilecek bir alan olan Devegeçidi Köprüsü ve yine Artuklu döneminde yapılan Haburman Köprüsü, Diyarbakır’da görülmeye değer yapılardandır.
Artuklu Sarayı
Amida Höyük (Viran Tepe) üzerinde bulunan Diyarbakır Artuklu Sarayı, Roma döneminde inşa edilen ve çeşitli nedenlerden dolayı tahrip olan Roma Sarayı’nın temelleri üzerine 1200 -1222 yılları arasında yeniden inşa edilmiştir. Artuklu Döneminde bilimsel çalışmaların merkezi olan saray daha sonra Amid (Diyarbakır) merkezli kurulan devletler tarafından da kullanılmıştır. Osmanlı döneminde 18. yüzyılda terk edilen saray bakımsızlıktan yıkılmıştır.
1650’lerde Amid’i ziyaret eden Evliya Çelebi, içkale’deki saray hakkında bilgi verir. Evliya Çelebi, sarayın 150 oda ve birçok divanhaneye sahip olduğunu, saraya her vezirin birer oda, hamam, havuz yaptırdığından, sarayın kat kat süslü büyük bir saray konumuna geldiğinden bahseder. Çelebi, sarayın bütün pencerelerinin ve balkonlarının Dicle Nehri’ne, Dicle Sahrasına ve Karatepe Vadisi’ne baktığı ve bunların güzel manzaraları olduğunu belirtir Ayrıca, İçkale’nin orta kesiminde Artuklu Kemeri bulunur. Kemer; yaklaşık 10 metre genişliğindedir. Kemerin üzerindeki büyük boyutlu kitabede 1206 tarihinde Artuklu Sultanı Mahmut döneminde Artuklu Sarayı ile aynı dönemde yapıldığı yazılıdır. Yaklaşık 10 m genişliğinde ki bu kemerli giriş, bir savunma amacından ziyade yönetimin gücünü simgeleyen ve vurgulayan bir nitelik taşımaktadır.
Burçlar
Kuş bakışı kalkan balığı şeklindeki Diyarbakır Surları 82 burçla taçlandırılmaktadır. Burçlar çoğunlukla dairesel, birkaç tanesi çok köşeli, Benusen ve Dicle Vadisine bakan bölümlerde ise genellikle dört köşelidir. İki katlı planlanan burçların alt katları depo olarak kullanılmış, üst katlar ise savaş zamanlarında askerlerin konumlandırılması için tasarlanmıştır. Kalede bulunan bazı önemli burçlar Evli Beden, Yedi Kardeş, Nur, Selçuklu, Fındık, Leblebikıran, Akrep burçlarıdır. Kırklar Dağı, Ongözlü Köprü ve Hevsel Bahçesi'nin en iyi izlendiği Keçi Burcu özellikleriyle ziyaretçileri büyülüyor.
Diyarbakır Surlarında hem İç Kale hem de Dış Kale üzerinde dört ana kapı bulunmaktadır. Bu kapılar, kentin dış dünyayla bağlantısını sağlamak kadar, onu dışarıdan gelecek her türlü tehlikelere karşıda korumak amacıyla yapılan Dağ Kapı, Mardin Kapı, Yeni Kapı ve Urfa Kapı’larıdır. Bu kapılar sadece askeri öneme sahip bir kenti değil, Kuzey Mezopotamya’nın en önemli ticaret merkezlerinden biri olan Diyarbakır’a giriş ve çıkışların kontrol altında tutulmasının da birer aracı olmuştur.
Anadolu’nun en eski camilerinden olan Ulucamii, şehirde bulunan tarihi camiler içinde en büyük ve en ünlü yapı topluluğudur. Yapı 639 yılında Diyarbakır’ın sahabeler tarafından fethinden önce kilise, ondan önce Sinagog, ondan önce de güneşe tapanların tapınağı olarak kullanılmaktaydı. Hz. Musa döneminde yapıldığı rivayet edilmektedir.
İçinde Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli mezheplerine ait mescit, avluda el Cezeri’nin yaptığı güneş saati, Roma dönemine ait yer altı su sarnıcı, duvarlarında 38 kitabe, Mesudiye ve Zinciriye Medresesi’nin bulunduğu Ulucamii büyük bir külliyedir.
Hz. Süleyman Camii ve Sahabeler Türbesi
Hazreti Süleyman Camii ve Kale Camii olmak üzere iki ayrı isimle anılan cami, Hz. Süleyman’ın kabri ve 27 Sahabenin meşhedinin burada olması sebebiyle yerli halkın ve yabancıların geldiği bir ziyaretgâhtır. İçkale’de yer alan caminin en önemli özelliği Diyarbakır’ın Müslümanlar tarafından alınışı sırasında şehit düşen sahabelerin yattığı Meşhedlerin burada yer almasıdır. Siyah bazalt taş camiye tamamen hâkim olmuş ve camiye kalevari bir görünüm kazandırmıştır. Cami; Sahabeler Türbesi, namazgâhı, kare minaresi ve çeşme dizisinden oluşan bir yapı topluluğudur.
Nebi Peygamber Camii
Halk arasında Peygamber Camii olarak bilinen Nebi Camii, Akkoyunlu Dönemine ait bir eser olup, yüzyıldan kalma kare planlı, tek kubbeli bir camidir. Kare gövdeli minaresindeki hadislerle ve beyaz-siyah taşın nöbetleşe kullanılmasının yarattığı ahenkle görülmeye değer bir Akkoyunlu Dönemi eseridir.
İskender Paşa Camii
İskender Paşa Camii, Diyarbakır’ın 12. Osmanlı Valisi İskender Paşa tarafından 1551-1554 yılları arasında yaptırılmıştır. Mimar Sinan’ın eserlerinin en güzel örneklerinden olan cami, Ters T plan şemasıyla yerli ve yabancı birçok araştırmacının ilgi odağı olmaktadır. Bu caminin doğusunda da İskender Paşa’nın ailesine ait türbe bulunmaktadır. Türbe merkezi kubbeli ve iki yarım kubbeli plan şemasıyla Diyarbakır’da tek örnek olup görülmeye değer bir eserdir.
Melik Ahmet Paşa Camii
Cami 1587-1591 yılları arasında dönemin Diyarbakır Valisi Melik Ahmet Paşa tarafından kendi adıyla anılan cadde üzerinde yaptırılmıştır. Mimar Sinan’ın eserlerinin derlendiği Tuhfetü’l Mimarinde Melik Ahmet Paşa Camii'nin ismi de geçmektedir. Yapının girişi oldukça dikkat çekicidir. Duvardan dışarıya taşırılarak mukarnaslarla vurgulanan gösterişli ana giriş kapısı caddeye bakar.
Şeyh Mutahhar (Şeyh Matar) Camii Dört Ayaklı Minare
Akkoyunlular Döneminde 1500 yılında Sultan Kasım tarafından yaptırılan cami kendisinden daha çok minaresiyle ün yapmıştır. Yapının dört ayaklı minaresi Anadolu’nun tek minare örneğidir. Bu minarenin dört ayağı 4 İslam mezhebini simgelemektedir. Anadolu’da tek örnek olduğundan her yıl yerli ve yabancı turistin ilgi odağı olmaktadır. Turistik öneme sahip tarihi ve kültürel unsur olan kare formlu minare, 4 yekpare taş sütun üzerinde, dört köşeli olarak inşa edilmiştir. Bir inanışa göre yedi defa sütunların altından geçenin dileği kabul edilir.
Silvan Ulucamii (Selahadin Eyyubi Camii)
Silvan ilçe merkezinde yer almaktadır. Artukoğlu Necmeddin Alpi döneminde, 1157 yılında inşa edilmiştir. 1227 yılında Eyyubiler döneminde onarılan camiye bazı eklemeler yapılmış ve Selahaddin Eyyubi ismini almıştır. Silvan Ulucamii, bezemesi ve mimarisiyle adeta bir abidedir. Caminin kubbe kasnağında Necmeddin Alpi’nin (1152-1176) kitabesi yer almaktadır. Caminin çeşitli yerlerinde Abbasilere ait yazıtlara da rastlanır.
Parlı Safa Camii ve Minaresi
1. yüzyılda inşa edilen Parlı Safa Camisi kendisinden çok minaresiyle ün yapmıştır. Caminin hemen yanında yer alan bol bezemeli minare gösterişiyle camiyi geri planda bırakmıştır. Baştanbaşa bezenmiş olan minare, eşsiz gösterişiyle yerli ve yabancı birçok turistin ilgi odağıdır. Kaideden başlamak üzere külahına kadar kufi ve nesih yazılar, değişik biçim ve desenlerle bezenmiş, adeta bir dantel gibi işlenmiş minaresi zarif bir edayla göğe yükselir. Yakın döneme kadar üzeri bir kılıfla örtülür cuma günleri açılırdı. Caminin ve minaresinin inşasında kullanılan malzemeler içerisine karıştırılan bir bitkiden çıkan mistik kokudan dolayı camiye “Parlı” yani “Kokulu” cami de denilmektedir. Bir zamanlar Caminin minaresine her Cuma gününden önce koku sürülerek minare bir kumaşla kapatılır, cuma gününde ise bu kumaş kaldırılırdı. Böylece kokunun cuma günü çevreye yayılması sağlanarak nezih bir ortam oluşmasına katkı sunuluyor.
Camiler
Diyarbakır’da aynı zamanda sanat tarihi ve mimarlık tarihçileri açısından önemli bir yer tutmakta olan Fatih Paşa, Nasuh Paşa, Hz.Ömer, Hüsrev Paşa, Behram Paşa ve Ali Paşa Camileri de büyük önem taşımaktadır.
Mar Petyun Keldani Kilisesi
Şeyh Mutahhar Camii yakınlarındadır. Keldaniler tarafından günümüzde de aktif olarak kullanılmaktadır. Birbiriyle bağı olan ihtiyaçtan kaynaklı ek yapılar ile kompleks bir yapı grubu halindedir. Restorasyonu hala devam eden bu kompleks içinde Mar Petyun Kilisesi, lojman ve üç avlu mevcuttur.
Surp Giragos Ermeni Kilisesi
Özdemir mahallesinde yer alan kilise, Ortodoks Ermenilerin kullandığı bir kilisedir. Ermeni mimari tarihinin önemli eserlerinden birisi olan Surp Giragos Kilisesi Ortadoğu’daki en büyük Ermeni kilisesidir. Heybetli bir görüntüye sahip olan kilise, doğu batı doğrultusunda uzanır. Restorasyonu tamamlandıktan sonra ziyarete açılacaktır.
Medreseler
Fatih Paşa Camii’nin kuzeydoğusunda yer alan Latifiye Medresesi ve bir dönem “Düşkünler Evi” olarak kullanılan Ali Paşa Medreseleri de Diyarbakır’da ziyarete açık tarihi medreselerdendir.
Cahit Sıtkı Tarancı Evi
Diyarbakır’ın ünlü şairlerinden Cahit Sıtkı Tarancı, 1910 yılında Cami-i Kebir mahallesinde yer alan bu evde dünyaya gelmiş ve edebiyat tarihimizde “35 Yaş” şiiri gibi unutulmayacak birçok esere bu evde imzasını atmıştır. Sanatçının doğduğu ve gençlik yıllarını geçirdiği ev, Diyarbakır’ın konut mimarisini en iyi yansıtan evlerden biridir Çiçeklerle, güllerle ve şadırvanıyla insana bambaşka bir mekânda olduğunu hissettiren bir avluya sahiptir. 1973’ten beri müze olarak kullanılan bu evde şaire ait özel eşyalar, mektupları ve kitapları ile etnografik eserler sergilenmektedir.
Ahmet Arif Müze Kütüphanesi
1927 yılında Diyarbakır’da dünyaya gelen ünlü şair Ahmet Arif “Hasretinden Prangalar Eskittim” şiiriyle hafızalardan silinmemiş şairlerimizdendir. Türkiye’de şiir kitabı en çok basım adedi görmüş olan şair, Türkçeyi en iyi kullanan şairlerden biri olarak kabul edilir. Diyarbakır konut mimarisinin en güzide örneklerinden olan Ahmed Arif Edebiyat Müze Kütüphanesi’nde şairin kişisel eşyaları, el yazısıyla yazdığı şiirleri ve fotoğrafları sergilenmektedir. Ayrıca müzede birbirinden farklı çok sayıda kitap okuyucularla buluşmaktadır.
Ziya Gökalp Evi
Ziya Gökalp’ın ailesinin yerleştiği evde 1876 yılında Ziya Gökalp dünyaya gelmiş, 1924’te İstanbul’da vefat etmiştir. Edebiyatçının doğup büyüdüğü, çocukluk yıllarını geçirdiği ev, şairin anısını yaşatmak ve ismini ebedileştirmek amacı ile 1956 yılında müze olarak hizmete açılmıştır.
Diyarbakır’daki sivil mimari örneklerinden biri olan yapı bazalt taştan iki katlı olarak 1806 yılında inşa edilmiştir. Merkezi avlu etrafında sıralanmış 3 kanattan oluşur. Müzede, Ziya Gökalp’ın kişisel eşyaları, belgelerinden oluşan koleksiyonları, fotoğrafları, kütüphanesindeki kitapları, mektupları ile yörenin etnografik eserleri sergilenmektedir.
Cemil Paşa Konağı
Diyarbakır’ın en güzel sivil mimari örneklerinden biri olan konak, Diyarbakır Valisi Cemil Paşa tarafından 1888 yılında yaptırılmıştır. Oldukça geniş bir alanı kaplayan konak, haremlik ve selamlık bölümlerinden oluşmaktadır. Restore edilen konak Kent Müzesi olarak hizmet vermektedir.
Hasan Paşa Hanı
1572-1575 yılları arasında dönemin Diyarbakır Valisi Sokullu’nun oğlu Vezirzade Hasan Paşa tarafından yapımına başlanmıştır. Ancak bu süreç içerisinde Vali Hasan Paşa başka bir göreve atandığından hanın tamamlanması, dönemin Valisi Osman Paşa zamanında olmuştur. 1612 yılında Diyarbakır’a gelen ve şehri gezen Polonyalı Simeon, seyahatnamesinde, handa “Çok sayıda oda ve 500 beygiri barındırabilen yer altında iki büyük ahırının var olduğundan” bahsetmiştir. XVII. Yüzyılda şehre gelen Evliya Çelebi Hasan Paşa Hanı’nın “Kale misali, gayet metin ve müstahkem bir yapı” olduğundan bahsetmiştir. Kentin ticaret merkezinde bulunan Hasan Paşa Hanı, Deliller Hanından sonra Diyarbakır’daki ikinci büyük kervansaraydır.
Sülüklü Han
1683 yılında Hanilioğlu Mahmut Çelebi ve kız kardeşi Atike Hatun tarafından yaptırılmıştır. Han içerisinde yer alan kuyu da bir dönem hekimler tarafından sülük çıkarıldığı bilinmektedir. Şifa amaçlı toplanan sülüklerin burada toplanılmasından dolayı hana Sülüklü Han ismi verilmiştir. Üst katlarının dinlenme odası, alt depoların ise hayvanların konaklama yeri olarak kullanıldığı han; Kurtuluş Savaşı sırasında süvari birliklerinin karargâhı olarak kullanılmıştır. Şimdi halka açık turistik bir gezi mekânı ve kafeye ev sahipliği yapmaktadır.
Deliller Hanı, Hüsrev Paşa Hanı (Kervansaray Otel)
Sur içinde Mardin Kapısı yakınında yer alan yapı Hüsrev Paşa Hanı olarak da adlandırılmaktadır. Han 934 (1527-28) yılında Diyarbakır’ın ikinci Osmanlı beylerbeyi Deli Hüsrev Paşa tarafından yaptırılmıştır. Yapının Deliller Hanı adını almasının sebebi, hac döneminde hacca gidenlerin buluştukları yer ve hacı adaylarına rehberlik yapan delillerin burada konaklamasıdır. Han karşısındaki geniş alana da Hacılar Harabesi denilmekteydi.
Tarihi Yapılar
Büyük Adliye Sarayı, Kolordu Komutanlık Binası, Cephanelik Binası, İskender Paşa Konağı, Ağuludere Köşkü ve Kuşdili Köşkü ayrıca görülmesi gereken değerlerdendir.
Sarı Saltuk Türbesi
Urfa Kapı’nın karşısında yer almaktadır. Türbenin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Burada yatan kişinin Sarı Saltuk lakaplı Gülşeniyye Tarikatı mensubu Şeyh Sadık Ali olduğu belirtilmektedir. Türbenin halk inanışlarında önemli bir yeri vardır.
Enüş Peygamber Türbesi
Hz. Âdem’in üçüncü göbek torunu, Hz. Şit’in oğlu, Hz. Nuh’un dedesidir. Hz. Enüş Peygamber’in türbesi, Ergani’den yaklaşık 12 km uzaklıkta Otluca Köyü’ndedir. Enüş Peygamber gökbilimi alanında derin bilgi sahibidir. Türbenin içinde Enüş Peygamberin şeceresini tanıtan bir yazıt bulunmaktadır. Türbesi halk tarafından ziyaretgâh olarak kullanılmakta ve mekânı her yıl çok sayıda ziyaretçi tarafından ziyaret edilmektedir.
Aşefçiler Çarşısı
1940’lı yıllarda Buğday Pazar’ı ile Bakırcılar Çarşısı arasındaki eski Saman Pazarı’nın bulunduğu meydanda kurulan Aşefçiler Çarşısı, bugün Balıkçılarbaşı ile Deva (Deve) Hamamı arasında yer almaktadır. Sabahın erken saatlerinde kurulan pazarda, Dicle Vadisi’ndeki bağ ve bahçelerde yetişen çeşitli sebze ve meyveler satılmaktadır.
Makam (Zülkifl) Dağı
Ergani’ye yaklaşık 5 km uzaklıktaki Zülkifl Dağı’nın üst yamacında Zülkifl Peygamber’e ait bir makam bulunmaktadır. 1958 yılından sonra türbe ve mescitte çeşitli onarımlar yapılmış, yeni bölümler eklenerek şimdiki durumuna getirilmiştir. Artukoğlularından Cumhuriyet’e kadar her dönemde ödenek bağlanan Zülkifl Peygamber Makamı, özellikle bahar aylarında ziyaretçilerin akınına uğramaktadır.
Çayönü
Anadolu’nun en eski tarımcı köy topluluklarının en güzel örneğini veren Ergani yakınlarındaki Çayönü Tepesi, günümüzden 10. binyıl öncesine dayanan tarihiyle sadece bölge tarihimize değil uygarlık tarihine de ışık tutmaktadır. Çayönü, insanın yerleşik düzene geçiş sürecini en iyi yansıtan bir arkeoloji merkezidir. Çayönü tahıl ve evcilleştirmeye dayalı köy hayatının en eski örneklerinden biridir ve günümüz uygarlığında önemli bir basamak oluşturur. İlk üreticiliğe geçiş evresi olan Neolitik Çağ’ın Türkiye’deki önemli örneklerinden biri olan Çayönü, mimarisi ile dikkat çektiği gibi ilk olarak buğdayın tarıma alındığı yer olarak da önem taşır. Çayönü’nde 19. Yüzyılda yapılan sistemli araştırmalar yöredeki yerleşimin M.Ö 7250–6750 yılları arasında başladığını göstermiştir. Kazılar sonucunda Neolitik Çağa ait örme yuvarlak evler, basit kulübeler ortaya çıkarılmıştır. Çayönü kazılarında bulunan en görkemli yapı “Saltaşlı Yapı” olarak bilinen yaklaşık 10 metre genişliğinde, yüzeyleri düzeltilerek parlatılmış, iri kalker bloklarından olan anıtsal yapıdır. Çayönü gerek mimarisi gerekse değişik nitelikteki zengin buluntuları ile bütün kültür basamaklarının izlenebildiği ve Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem için de ilişki kurmuş olduğu, etkilediği ve etkilendiği bölgeleri en iyi yansıtan yerleşme olması açısından “anahtar yerleşme” olarak adlandırılan bir ören yeridir.
Ashab-ı Kehf ve Dakyanus Harabeleri
İnanç turizmi yönüyle dünya üzerinde rağbet gören çok sayıda kutsal mağara bulunmaktadır. Dünyada 33 yerde, Türkiye’de 4 yerde Ashab-ı Kehf mekânının bulunması, O'nun hem İslam hem de Hristiyanlık açısından ne kadar çok önemli olduğunu ifade etmektedir. Kur’an-ı Kerim’de Ashab-ı Kehf kıssasında adı geçen mağaranın ve ülkenin nerede olduğu açıkça bildirilmemiş sadece özellikleri anlatılmıştır. Yapılan akademik araştırmalarda Diyarbakır Lice ilçesinde bulunan Ashab-ı Kehf mağarası Kur’an’da zikredilen özelliklere yüzde yüz uyduğunu, mağara duvarındaki kitabe üzerindeki bilgilerin gerçek Ashab-ı Kehf mağarasına ışık tuttuğunu belirtirler.
Bırkleyn Mağaraları
Türkiye ve hatta bütün Orta Doğu’da tarih ve doğal güzellikler bakımından benzeri olmayan bir yerdir. Asur Kralları I. Tiglat-pileser ve III. Salman Nassar, coğrafi bölgenin yapısı itibari ile burada kabartma ve çivi yazıtları yaptırarak egemenliklerini belgelemişlerdir. Büyük İskender'in doğu seferi sırasında ordularının burada konaklattığı söylenir.
Mağaralar
Deran bölgesinde bulunan Kayalardan yapılmış yapay mağaraları, Eğilli Yuhanna’nın eğitim gördüğü Mağara Kiliseyi ve Hilar ve Hasuni Mağaralarını ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca Çermik’in yaklaşık 7km kuzeybatısında bulunan Sinek Çayı Kaya Mağaraları Kabartmalarını zorlu fakat keyifli bir yürüyüşten sonra görebilmeniz mümkündür.
Silvan Atatürk Evi
Silvan ilçe merkezinde, surların dış bölümünde, ırmak kenarında yer almaktadır. Yapı, Hatip Bey’e aittir. 1916 yılında kolordu komutanı olarak Silvan’a atanan Atatürk, 6 ay boyunca bu konakta ikamet etmiştir. Atatürk, burada konakladığı süre içerisinde Ruslar’ın Diyarbakır’a ilerlemesini durdurmuş, Bitlis ve Muş’u düşman işgalinden kurtarmıştır. Ruslarla yapılan bu savaşta, 13.000 kişi esir alındı, 6500 insanımız şehit oldu. Ruslar’a büyük kayıp verdirilerek geri çekilmeleri sağlandı. Bu başarılarından dolayı kendisine “Altın Kılıçlı İmtiyaz Madalyası” verilmiştir. Atatürk’ün karargâh merkezi olarak kullandığı konak, bugün müze olarak hizmet vermektedir.
Çermik Kaplıcaları
Çermik ilçesine 3 km uzaklıktadır. Melike Belkıs adıyla da anılan bu kaplıcalar, Orta Çağ’dan beri kullanılmaktadır. İtalya ülkesinde bulunan kaplıcalardan sonra nitelik bakımından dünya üzerinde ikinci olan Çermik Kaplıcalarıdır. İlçede “Büyük Paşa” ve “Küçük Paşa” adlı iki tarihi hamam vardır. Kaplıcaların çevresinde birçok turistik otel ve pansiyon yer almaktadır. Zengin elementleriyle Çermik kaplıcaları, adeta bir şifa kaynağıdır. Kaplıcadan, iltihaplı romatizmalar, nevrit, polinevrit, çocuk felci, kadın hastalıklarının kronik sendromları, koklama ve serpintileri, üst solunum yolları enfeksiyonu tedavilerinde çok iyi sonuçlar alınmaktadır. Kaplıca alanında, Dicle Üniversitesi’ne ait, bünyesinde fizik tedavi uzmanı ve fizyoterapistlerin hizmet verdiği “Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Ünitesi” bulunmaktadır. Kaplıca, dört mevsim hizmet vermektedir. Ayrıca Belediye İşletme Tesislerinin yanı sıra Turizm işletme belgeli Termal otel bulunmaktadır.